7 Aralık 2007 Cuma

İNADIM İNAT


Dediğim dedik.... İnadım inat..... Her şey benim.....
Bunlar şu anda benim oğlumu tarif ediyor. Her şeye itiraz etmeler, kendi dediğini yaptırmak için çeşitli numaralar denemeler.
" Benim daha uyku saatim yok anne "
" Benim karnım çok aç değil "
" Yok, yoooookkkk ( burada bağırıyoruz ) " Bu cümleler de oğluşumun baş cümleleri. Günde 50 kere falan söylüyordur. Ben bıktım o bıkıp usanmadı. Dediğini yaptırmak için yada benim dediklerimi yapmamak için türlü yollar deniyor. Önceleri ağlıyordu. Ben kesinlikle kıyamıyor ağlamasını istemiyordum o yüzden de hemen dediğini yapıyordum. Ama yetinmiyor ki. Ağlama numarasını yutmamaya karar verdim ve ilgilenmedim. Bu sefer şiddeti arttı , daha yüksek sesle iç çeke çeke ağlamalar başladı. Her ses yükselişde dediğini yaptım ama bir sonrakiler daha da yüksek sesle olmaya başladı. Ama kendimi tuttum. Şimdi de " annemmmm " canimmmm " ben seni çok fevdim " ler başladı. Bunları söylerken de beni öpüyor, yanağımı okşuyor. E ben de ne yapacağımı şaşırıyorum.
Bu dönem kendini bulma, kendini kabul ettirme, bebeklikten çocukluğa geçiş dönemiymiş. Geçermiş. Umarım kısa sürer ve her ikimiz için de hasarsız geçer. Ben de şimdilik çareyi dikkatini başka yöne çekerek inatlaştığı veya tutturduğu şeyi unutturmaya çalışıyorum.
8.12.2007

ATATÜRK'ÜN ARMAĞANI

NUR İÇİNDE YAT ATAM

Amerika Afganistan'ı vurdu ya, gazeteci olan eşim günlerini, hatta aylarını o bölgede geçirdi. Türkiye'ye dönerken bana "armağan" olarak mavi, ipekli bir "Burka" getirdi Evet evet, Afganlı kadınların Taliban döneminde giymeye zorlandıkları> > Burka'dan söz ediyorum Burkayı bavulundan çıkarıp bana uzatırken de, "Bunu giydiğin an, armağanın benden değil, Atatürk'ten geldiğini hissedeceksin. Atatürk'ün, siz kadınlara yaptığı iyiliği daha iyi anlayacaksın" demişti. Doğrusu o an ne söylediğini anlayamamıştım, mavi ipeksi kumaşa uzanırken...
Burkayı ambalajından çıkarıp, bu acayip örtünün neresine kafamı sokacağımı araştırdım bir süre. Bilmece gibiydi. İşlemelerle yapılmış yarım santimlik pencerelerden oluşan kafesi gözlerimin önüne denk düşürmeye çalıştım. Dünyayı görebilmek için!!! Kafamı bir çember gibi sıkan dar bölmeye sokuşturdum; daha ilk saniyelerde kendi nefesimden tiksinmeye başlamıştım. Soluk alıp vermek tam bir işkenceydi. Ağzıma yapışan kumaş nefesimle ısınıyor, "içeride"gitgide ağırlaşan bir koku oluşuyordu. Ellerim de felaket durumdaydı doğrusu. Hareket kabiliyetimi tümüyle kaybetmiştim. Eşime, "Bunun omuz kısmı neresi" diye sormuştum burkayı giymeye çabalarken. O da, "Omuz olursa, burka olmaz. Önemli olan kadının, hiçbir hattının belli olmaması" demişti. Burkayı giydim. Aynanın karşısına geçtim ve kendimi aradım! "Ben" yok olmuştum. Gözlerim, yüzüm, mimiklerim, bakışım hatta sesim yok lmuştu. Ezilmiştim. Küçülmüştüm. Görüş alanım daralmışt ı. Görebildiğim dünya minik karelere bölünmüştü. Sanki kafamı çevirmek yetmiyor, vücudumu komple oynatırsam daha fazla bir şeyler görürüm zannediyordum. Ama olmuyordu. Gözler 180 derece görür ya, benimkiler o an ancak 30 dereceye hakimdi. Zannedersem bir dakika kalabildim burkanın içinde. Bir ömür böyle yaşayanları anlayabilmek için, bir dakika zor dayandım, itiraf ediyorum. Bir çırpıda çıkardım. Ama burkayı söküp atarken bedenimden, evime gelen tüm kadınlara burkayı giydirmeye karar verdim. Benim öğrendiğimi, yani "Atatürk'ün armağanı"nın farkına daha iyi varabilsinler diye. Çünkü ben, bir kadın için çarşafa bürünmenin ne demek olduğunu ancak burkanın içinde bir dakika kaldığımda tam algılayabilmiştim. Şimdi daha rahat hissediyorum kendimi. Daha güçlüyüm ve daha kendim. Burka, beni hayattan çekip alırken kulağıma bir şeyler de fısıldamış belli ki... Ondandır, "Seyahatim esnasında köylerde değil, bilhassa kasabalarda ve şehirlerde kadın arkadaşlarımızın yüzlerini ve gözlerini çok kesif olarak kapattıklarını gördüm. Erkek arkadaşlar bu biraz bizim bencilliğimizin eseridir. Onlar da yüzlerini cihana gösterebilsinler ve gözleriyle cihanı dikkatle görebilsinler. Bunda korkulacak bir şey yoktur" sözlerini duymam Atatürk'ün. Ondandır, ansiklopedi karıştırıp hatırlamam, Atatürk'ün bu sözlerinden sonra Türk kadınının önce peçeyi, 25 Kasım 1925'teki Şapka Devrimi'nden sonra da çarşafı bıraktığını... Ondandır, gülümseyişim, sessiz şükranlarımla.. .

Fügen Ünal Şen...

5 Aralık 2007 Çarşamba

ARDA'M ŞİİR OKUYOR

ÇOCUĞUMUZLA ARKADAŞ OLMAK

Gazetede ebeveynler ve çocuklarının ilişkileri hakkında bir yazı okumuştum. Bu yazının içeriği kısaca şöyleydi : Anne ve babalarının çocuklarına arkadaş olmamaları, onların anne ve babası olduğumuzu bilmeleri, arkadaş ve anne baba ayrımını yapabilmeleri gerekmekte olduğuydu. Bu yazıyı yazanlar belki profesyonellerdi tam hatırlayamıyorum ama ben onlara katılmıyorum.

Çocuklarımız dünyaya geldiklerinde ilk anne ve babası ile tanışırlar. Uzun bir süre de hayatlarında sadece onlar vardır. Özellikle anne, her ağladığında onun ihtiyacını gidermek için vardır. Ve bebekler bunu bilir o yüzden hep anneye ağlarlar, anneyi isterler. Bir süre sonra başkalarının da olduğunu farkederler. Anneanne, babaanne, dede, hala, teyze, vs... Daha sonra ise kendileri gibi birileri olduğunu farkederler. Aynı boylarda, aynı kilolarda, aynı dili konuşan, oyun oynayan, kendileri gibi hareket eden... Ve onlara arkadaş dendiğini öğrenirler. Ama anne baba aynıdır. Onlar ihtiyaç giderir. Olayı bu noktada bırakmak bence hata.

Çocuklarımız o kadar zeki ki, anne babanın ne demek olduğunu iyi bilir ve diğer insanlardan ayırabilirler. Bu yüzden ben oğlumla arkadaşlık yapmakta bir sakınca görmüyorum. Benim yerim zaten ayrı. Ama bütün günümü onunla geçirirken; araba yarıştırmaktan, arabaları dan dan yapmaktan ( arabalar kaza yapıyor ) , evin içinde saklambaç oynamaktan, yatağın üstünde birlikte zıplamaktan inanılmaz keyif alıyorum. 30 yaşımı aşmama rağmen, parkta kaydıraktan kaymaktan, salıncağın zincirinin beni çekip çekmeyeceğini düşünmeden oğlumla sallanmaktan, en sevdiğim pantolonumun ve ayakkabımın kumlara bulanmasına aldırmadan kuleler yapmak, arabalara kum doldurmaktan, etraftakilerin ne diyeceğine aldırmadan sığamadığım bisiklete binip oğlumun beni itmeye çalışmasından büyük keyif alıyorum.

Ben oğlumun arkadaşı olmaktan büyük keyif alıyorum. Büyüdüğü zaman da kişilerin rollerini ayırt edebileceğini, arkadaşlarına çok daha fazla vakit ayıracağını, anne baba olarak bizim ikinci planda kalacağımızı biliyorum. Ama ben o zaman da oğlumun anne arkadaşı olmak isteyeceğimi çok iyi biliyorum. Umarım oğlum da o zaman, bunu şimdiki kadar ister.

5.12.2007

ARDA'NIN SÖZLÜĞÜ

Efüli : Fasulye

Kuyu Efüli : Kuru Fasulye

Embinella : Mandalina

Domdombis : Domates

Dandan yenk : Havai fişek

Tısivik : Trafik

Eciş : Teyze

Nani : Yani

Eyvah : Ayva

Fini : Şimdi

Konbes : Cornflakes

Telesefon : Telefon

Helipokter : Helikopter

Muyurta : Yumurta

BENİ UNUTMA


Birgün gelirde unuturmuş insan.
En sevdiği hatıraları bile.
Bari sen hergece yorgun sesiyle
Saat onikiyi vurduğu zaman
Beni unutma...

Çünkü ben hergece o saatlerde
Seni yaşar ve seni düşünürüm
Hayal içinde perişan yürürüm
Sen de karanlığın sustuğun yerde
Beni unutma...

Ben ayağımda çarık elimde asa
Senin için bu yollara düşmüşüm
Senelerce sonra sana dönüşüm
Bir mahşer gününe de rastlasa
Beni unutma....

Hala duruyorsa yeşil elbisen
Onu birgün yalnız benim için giy
Saksındaki pembe karanfildeki çiği
Ve bahçende yorgun bir kuş görürsen
Beni unutma....

Büyük acılarla tutuştuğum gün
Çok uzaklarda da olsan yine gel
Bu ölürcesine sevdiğine gel
Ne olur Tanrı'ya kavuştuğum gün
Beni unutma.....

Ü. Yaşar Oğuzcan

FİNAL


Demek hiçbirşeyi unutmuyorsun, peki
Öyleyse elveda haydi git.
Birbirimize söyleyecek hiçbir şeyimiz yok ;
Müsaade ediyorum, gidebilirsin.
Maamafih biraz daha bekle,
Yağmur yağıyor, bekle ki kesilsin.
Dışarısı çok soğuk onun için iyi sarın.
Aslında kışlık bir manto giymen lazımdı.
Her şeyini iade etmedim mi ?
Bende sana ait hiçbir şey kalmadı.
Mektuplarını ve resmini almıştın....
Madem ki ayrılıyoruz, bana bir daha bak ;
Fakat dikkat et ağlamayalım,
Zira bu aptallık olur.
Zavallı kafalarımızın seviştiğimiz günleri
Tekrar yaşaması için, ne kadar da kuvvet sarfetmesi lazım.
Güya hayatlarımızı birbirimize ebediyen vermiştik.
İşte şimdi tekrar geri alıyoruz.
Bundan sonra ikimiz de kendi ismimizle
Başka yere gezmeye, yaşamaya gideceğiz.
Şüphesiz bir müddet ızdırap çekeceğiz, sonra
Hataları affeden yegane şey ; unutkanlık gelecek....
Ve diğer insanlar arasında
Sen ve ben olacağız...
Böylece mazime karışacaksın.
Belki tesadüfen sokaklarda birbirimize rastlayacağız.
Benim görmediğim elbiselerle sen geçerken
Ben, kaldırım değiştirmeden sana sadece uzaktan
Bakacağım.
Sonra birbirimizi uzun yıllar görmeyeceğiz.
Dostlarımız benden sana havadis verecekler.
Ben ise hayatım, kuvvetim ve her şeyim olan senin için
Sadece nasıldır diyeceğim....
Koca aşkımız bu küçük kalpde miydi ?
İlk günler acaba deli miydik ?
Tanıştığımız anki heyecanları hatırlıyor musun ?
Sevişiyorduk..... İşte aşkımız buydu...
Birbirimize karşılıklı " Seni Seviyorum " demek
Ne kadar kıymetliymiş Allahım
Hakikaten garip. Demek herkes aynı kelimeyei mırıldanmış.
Sevmek
O halde biz de diğer insanlar gibiydik.
Ne çok yağmur yağıyor. Bu havada gidemezsin.
Öyleyse kal... Evet kal, anlaşmaya uğraşacağız...
Bilinmez ki kalplerimiz değişmesine rağmen
Belki eski günlerin tatlı hatıralarını hatırlayacaklar.
Elimizden gelen herşeyi yaparız.
Birbirimize karşı daima iyi olmaya çalışırız.
Malum ya, nihayet eski bir alışkanlığımız var.
Oturuver benim yanımda, eski sıkıntıların başlasın.
Ben de senin yanında eski yalnızlığıma dalayım.

Paul Geraldy

Anımsıyor musun yeni arabanı ödünç alıp çarptığım günü ?
Öldüreceğini sanmıştım beni , öldürmedin oysa.
Anımsıyor musun seni zorla sahile götürdüğüm,
Yağmurun yağacağını söylediğin ve yağmurun yağdığı günü ?
"Söylemiştim sana" demeni beklemiştim, demedin oysa.
Anımsıyor musun çilekli pasta düşürüp
Arabanın paspasını kirlettiğim günü ?
Tokatlayacağını sanmıştım beni, tokatlamadın oysa.
Anımsıyor musun kıskandırmak için seni
Başka oğlanlarla oynaştığım ve senin kıskandığın günleri ?
Terkedeceğini sanmıştım beni, terketmedin oysa.
Anımsıyor musun dansın resmi giysili olduğunu
Söylemeyi unuttuğum ve senin kot pantolanla geldiğin günü ?
Bırakacağını sanmıştım beni, bırakmadın oysa.
Evet, yapmadığın çok şey vardı.
Ama dayandın bana, sevdin beni ve korudun beni.
Çok şey vardı
Benim de senin için yapmak istediğim
Vietnam'dan döndüğünde ,
Dönmedin oysa.
Leo Buschgalia ( Yaşamak, Sevmek, Öğrenmek Kitabından )